Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Aralık 2012 Cumartesi

The Wind Through the Keyhole

Kara Kule serisinin son kitabı olan 'Anahtar Deliğinden Sızan Rüzgar' adeta 'tadı damakta bırakan' hikayelerden oluşuyor. Kitap, serinin 4.(Büyücü ve Cam Küre) ve 5.(Calla'nın Kurtları) kitapları arasında geçiyor. Başlarda Ka'tet'in kısa yolculuğu, ardındaysa Roland'ın anlatacağı iki hikayeyi barındırıyor.


Sıkı bir Kara Kule hayranıysanız, bu kısa kitabı hem bir solukta hem de sindirerek okumak arasında gidip geleceksiniz. Hikayeye kaptırmış, son sürat okurken, 'Hayır! Bu da bitiyor' demeniz işten bile değil.


Şunu söyleyebilirim ki, kitap son derece tatmin edici. Seriyi okuyanları ikiye ayıran 'kesinlikle devam etmemeliydi' ve 'heyecanlı olacağa benziyor' düşüncesinde olan okuyuculardan 2. görüşe sahip olanım. Kitabın benim beklediğime tam olarak karşılık veremeyen yönüyse, yazarın Ka'tet' ten çok fazla bahsetmemiş olması. Tabii seride uzun uzun Ka'tet hikayelerini okuyunca ister istemez bir tatminsizlik oluşuyor ama buna da 'okuyucunun şımarıklığı' diyelim.Yaşlı Silahşör Roland, Eddie, Susannah, Jake ve tabii ki Oy'un içinde olduğu uzun satırlar okumayı çok isterdim. Ümit ediyorum ki, King, seriye yeni hikayeler katmaya ve daha çok Ka'tet'e ağırlık vermeye devam eder.


Kara Kule serisini okuyanlar için bu tabii ki es geçilmeyecek bir kitap. Seriyi henüz okumamış olanlara benden küçük bir öneri; sakın ola ilk olarak bu kitabı okumayın. Bu harikulade uzun soluklu hikayeye ortadan başlamayın. Pişman olursunuz, benden söylemesi. 



         ''Kimse öyküler için asla çok yaşlı değildir.''



Cennet-i alâ meyhane mi, kerhane mi?


'Irmaklarından şaraplar akacak' diyorsun

Cennet-i alâ meyhane midir?

Her mümin'e iki huri' diyorsun

Cennet-i alâ kerhane midir?


Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı

Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı?

Bir sarhoş arap, devesini vurmuş Hamza'nın

Peygamber de yasak etmiş arap'a şarabı


Beni özene bezene yaratan kim? Sen

Ne yapacağımı da yazmışsın önceden

Demek günah işleten de sensin bana

O zaman nedir o cennet cehennem?


Kim senin "yasa"nı çiğnemedi ki söyle?

Günahsız bir ömrün ne tadı kalır söyle.

Yaptığım kötülüğü kötülükle ödetirsen eğer

Seninle benim aramda ne fark kalır ki söyle


Tanrı bizi çamurdan yarattığında

Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak

İşlediğim günahlar hep onun emriyledir

O halde cehennemde beni niçin yakacak?


İsyan edip karşında duracağım, neredesin?

Karanlığı, ışığa yoracağım, neredesin?

İbadete karşılık cenneti alacaksam

'Bağış mı ticaret mi' diye soracağım,neredesin?


Kör cehalet çirkefleştirir insanları.

Suskunluğum asaletimdendir.

Her lafa verecek bir cevabım var elbet

Lakin bir lâfa bakarım laf mı diye,

Bir de söyleyene bakarım adam mı diye


Dünya, üç beş bilgisizin elinde

Sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde

Üzülme, eşek eşeği beğenir

Bir hayır var sana kötü demelerinde


Sen bu dünyanın sırrına eremezsin

Erenlerin dilini de sökemezsin

Öyleyse iç şarabı, cennet et dünyayı

Öteki cennete ya girer, ya giremezsin


Niceleri geldi, neler istediler

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler


İçin temiz olmadıktan sonra

Hacı hoca olmuşsun kaç para

Hırka, tespih, post, seccade güzel

Ama tanrı kanar mı bunlara


Sen sofusun hep dinden dem vurursun

Bana da sapık dinsiz der durursun

Peki, ben ne görünüyorsam O'yum

Ya sen ne görünüyorsan O musun?


Sen içmiyorsan içenleri kınama bari

Bırak aldatmacayı iki yüzlülükleri

Şarap içmem diye övünüyorsun ama 

Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki...


Ey kara cübbeli senin gündüzün gece

Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere

Onlar yaratanın sanatı peşindeler

Seninse aklın abdest bozan şeylerde...


Ben kadehten çekmem artık elimi;

Tutmam senin kitabını minberini.

Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık

Cehennemde sen mi daha iyi yanarsın, ben mi?

 

Seni kuru softaların softası seni

Seni cehenneme kömür olası seni

Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana?

Hakka akıl öğretmek senin haddine mi?


Yaşamın sırlarını bileydin

Ölümün de sırlarını çözerdin

Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok

Yarın akılsız neyi bileceksin


Ey kör!


Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!

Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!

Şu durmadan kurulup dağılan evrende

Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!


                                                     Ömer Hayyam


29 Ağustos 2012 Çarşamba

THE DARK TOWER

''The man in black fled across the desert, and the gunslinger followed.''


Sanırım şimdiye dek yazacağım en heyecan verici yazım bu olacak. Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve Kara Kule serisini geçtiğimiz günlerde tamamladım. 

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Stephen King'in seriden önce okumuş olduğum kitaplarının (Sis, Gece Yarısını 2 Geçe, Ruhlar Dükkanı vb...) özellikle sonuçlara değer vermeyen yazarın kitap kapanışları bende tatminsizlik uyandırmasına rağmen, Kara Kule serisi için her zaman içimde ümitli bir bekleyiş vardı. Belki Silahşör'e olan sadakatimden, belki de her yeni kitapta gelişen olağanüstü olaylardan dolayı... Bunu kestirebilmek zor ama şunu söyleyebilirim ki, Sai King harikulade bir seriye imza atmış. 


King hikâyeyi direkt olarak Robert Browning'in "Childe Roland to the Dark Tower Came"(Childe Roland Kara Kule'ye Geldi) adlı uzun şiirinden esinlenlenerek yazmış. Ayrıca, Kara Kule serisi, King'in yazmış olduğu birçok öyküyle ilintili. Başta J.R.R Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi Serisi'ne ve Sergio Leone'nin yönettiği Western filmi İyi, Kötü ve Çirkin olmak üzere birçok sanat dalı eserlerinden esinlenmiş veya göndermeler yapmış.


Seriyi oluşturan kitaplar sırasıyla:


1. Kara Kule: Silahşör (The Gunslinger)

2. Kara Kule II: Üç'ün Çekilişi (The Drawning of the Three)

3. Kara Kule III: Çorak Topraklar (The Waste Lands)

4. Kara Kule IV: Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass)

5. Kara Kule V: Calla'nın Kurtları (Wolves of The Calla)

6. Kara Kule VI: Susannah'nın Şarkısı (Song of Susannah)

7. Kara Kule VII: Kule (The Dark Tower)

8. Kara Kule VIII: Anahtar Deliğinden Sızan Rüzgar (The Wind Through the Keyhole)


Anahtar Deliğinden Sızan Rüzgar'ın serinin dördüncü kitabı olan Büyücü ve Cam Küre ile beşinci kitap olan Calla'nın Kurtları arasındaki eksik kalan bölümü doldurması bekleniyor. 

Serinin 8. kitabı olan Anahtar Deliğinden Sızan Rüzgar henüz ülkemizde yayınlanmadı. Birçok Kara Kule hayranı gibi ben de kitabın yayınlanmasını büyük bir heyecanla bekliyorum. 


Serinin en başarılı bulduğum kitabı, 4. kitap olan Büyücü ve Cam Küre. Son derece sürükleyici ve alışılmışın ötesinde bir akıcılığa sahip. Özellikle benim gibi geceleri kitap okuyanlardansanız, 'şu bölümü de bitirip yatacağım' deyip, kendinizi bir kaç bölüm daha bitirmiş ve uykuya yenik düşmüş bir halde bulacaksınız.


Ayrıca Orta Dünya'lı olan dostumuz Hantal Billy, nam-ı diğer Oy da 3. kitapta (Çorak Topraklar) Ka tet'e katılıp hikayeye olağanüstü bir tat katıyor. Sayfaları çevirdikçe, okuyucunun aklındaki ''keşke benim de böyle sevimli, harika bir yaratığım olsa'' düşüncesi durmadan yineleniyor. Söyleyebileceğim tek Ka tet üyesi Oy idi, merak edip seriyi okuyun derim. Çünkü okumadan geçirmiş olduğunuz her gün sizin için eksik bir gün olacak.


Serinin bağlantılı olduğu, yazarın diğer eserleri ise:


1. Mahşer (The Stand)

2. Sis (Skeleton Crew)

3. Hortlak/Korku Ağı (Salem's Lot)

4. Düzenleyiciler (The Regulators)

5. Yaratık (Desperation)

6. Uykusuzluk (Insomnia)

7. Maça Kızı (Hearts in Atlantis)

8. Tılsım (The Talisman) 

9. Kara Ev (Black House) 

10. Karanlık Öyküler (Everything's Eventual)



             Uzun günler ve hoş geceler dilerim. 


26 Haziran 2012 Salı

                                     LONG LIVE ROCK & ROLL!


1965 yılında Los Angeles'da kurulan The Doors'un üyeleri:
Jim Morrison    - Vokal
Robby Krieger - Gitar
Ray Manzarek  - Piyano, klavye, bass
John Densmore - Davul 


Classic & Psychedelic Rock müzik yapan grup adını, Aldous Huxley'nin meskalin adlı uyuşturucuyla yaşadığı gerçek deneyimlerini anlattığı, Algı Kapıları (Doors Of Perception) adlı kitabından esinlenerek almıştır. Grup, o zamanın diğer gruplarının alışılagelmiş savaş karşıtı, barış yandaşı şarkı sözlerinin aksine, şarkılarında sürekli olarak aşk ve hayali konuları barındırır. (Touch Me, Love Me Two Times,  The End vb...)

Grubun bel kemiği olan vokalisti ve söz yazarı Jim Morrison 1971 yılında bir uyuşturucu komasına girip hayata gözlerini yumdu -vücudunda uyuşturucuya dair bir belirti olmadığı da iddia ediliyor- diye bilinse de, bir çok hayranı onun hala yaşadığına inanıyor. Jim Morrison'ın da tıpkı diğer efsane isimler; Janis Joplin, Jimi Hendrix, Brian Jones, Kurt Cobain gibi 27 yaşında dünyadan bilinmeyene göçmesi enteresan tesadüfler arasında. Live Fast, Die Young...

Grubun Jim Morrison'ın vokalini yaptığı dönemde stüdyo kayıtları tamamlanmış 6 albümü bulunmakta.
The Doors - Ocak 1966-67
Strange Days - 1967
Waiting For The Sun - 1968
The Soft Parade - 1969
Morrison Hotel - 1970
L.A. Woman - 1971

Jim Morrison'ın daha önce şiirlerini kendi sesinden kaydettiği kayıtlar derlenip, 1978 yılında Morrison hayranlarına sunuldu. 
American Prayer - 1978

Grup, Dave Brock'ın vokaliyle müzik kariyerine devam etmekte.  Ülkemizde onları izleyebilmek, gerçekleşmesini istediğim en büyük hayallerden birisi...

Grubun en iyi albümü, en iyi şarkısı sorularına yanıt bulmak benim için son derece zor çünkü her parçada ayrı bir ruh hali, ayrı bir yaşanmışlık barındırıyor. Mutlaka herkes kendine en yakın olan bir tane seçecektir. Grubun en çok bilinen ve adıyla eşit şekilde anılan Light My Fire, L.A. Woman, The End bunlardan sadece bir kaçı... 








16 Eylül 2011 Cuma

WAITING FOR A MIRACLE

Baby, I've been waiting,
I've been waiting
Night and day
I didn't see the time,
I waited half my life away
There were lots of invitations
And I know you sent me some,
But I was waiting
For the miracle,
For the miracle to come

I know you really loved me
but, you see,
my hands were tied
I know it must have hurt you,
it must have hurt your pride
to have to stand
beneath my window
with your bugle
and your drum,
and me I'm up there waiting
for the miracle,
for the miracle to come

Ah I don't believe you'd like it,
You wouldn't like it here
There ain't no entertainment
and the judgements are severe
The Maestro says it's Mozart
but it sounds like bubble gum
when you're waiting
for the miracle,
for the miracle to come

Waiting for the miracle
There's nothing left to do
I haven't been this happy
since the end of World War II

Nothing left to do
when you know
that you've been taken
Nothing left to do
when you're begging for a crumb
Nothing left to do
when you've got to go on waiting
waiting for the miracle to come

I dreamed about you, baby
It was just the other night
Most of you was naked
Ah but some of you was light
The sands of time were falling
from your fingers and your thumb,
and you were waiting
for the miracle,
for the miracle to come

Ah baby, let's get married,
We've been alone too long
Let's be alone together
Let's see if we're that strong
Yeah let's do something crazy,
Something absolutely wrong
While we're waiting
For the miracle,
for the miracle to come

Nothing left to do ...

When you've fallen
on the highway
and you're lying
in the rain,
and they ask you
how you're doing
of course you'll say
you can't complain
If you're squeezed
for information,
that's when you've got to
play it dumb:
You just say
you're out there waiting
for the miracle,
for the miracle to come

Ah baby, let's get married,
We've been alone too long...

DÜŞÜNCELER


Durmaksızın yürüyorum bu kıyılarda, 
kumla köpüğün arasında. 
Yükselen deniz ayak izlerimi silecek, 
rüzgar köpüğü önüne katacak, 
ama denizle kıyı daima kalacak. 


Bugünün acısı, dünün hazzının anısıdır. 

Anımsamak bir tür buluşmadır. 
Unutmak ise bir tür özgürlük. 

Yüreğimdeki mühür 
kalbim kırılmadan çözülebilir mi? 

Sevgililer birbirlerinden çok 
aralarındakini kucaklarlar. 

Arkadaşlık her zaman için 
tatlı bir sorumluluktur, 
asla bir fırsat değil. 

Ancak büyük bir acı veya büyük bir sevinç 
senin gerçeğini açığa çıkarabilir. 
İşte böyle bir anda 
ya güneş altında çıplak danset, 
ya da çarmıhını taşı. 

İnsanlık, sonsuzluğun dışından 
sonsuzluğa akan bir ışık nehridir. 

Şafağa ancak 
gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir. 

Gariptir ki, 
kimi zevklerin tutkusudur, 
acılarımızın bir kısmını oluşturan. 

Kişinin hayal gücüyle, düşlerinin gerçeklesmesi arasındaki mesafe, 
yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir. 

Cennet orada, 
şu kapının ardında, 
hemen yandaki odada; 
ama ben anahtarı kaybettim. 
Belki de sadece koyduğum yeri unuttum. 

Kuş tüyünde uyuyanların düşlerinin, 
toprak üzerinde uyuyanlarınkinden 
daha güzel olmadığı gerçeğinde, 
yaşamın adaletine olan inancımı 
yitirmem mümkün mü? 

Bana kulak ver ki, 
sana ses verebileyim. 

Karşındakinin gerçeği 
sana açıkladıklarında değil, 
açıklayamadıklarındadır. 
Bu yüzden onu anlamak istiyorsan, 
söylediklerine değil, 
söylemediklerine kulak ver. 

Söylediklerimin yarısı beş para etmez; 
ama ola ki diğer yarısı sana ulaşabilir 
diye konuşuyorum. 

Yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp, 
sessiz erdemlerimi eleştirmeye 
başladığında doğdu. 

Bir gerçek her zaman bilinmek, 
ama ara sıra söylenmek içindir. 

İçimizdeki gerçek olan sessiz, 
edinilmiş olan ise gevezedir. 

İçimdeki yaşamın sesi, 
senin içindeki yaşamın 
kulağına ulaşamaz. 
Yine de kendimizi yalnız 
hissetmemek için konuşalım. 

Sözcüklerin dalgası 
hep üstümüzde olsa da, 
derinliklerimiz daima dinginliğini korur. 

Yaşam kalbini okuyacak 
bir şarkıcı bulamazsa, 
aklını konusacak 
bir filozof yaratır. 

Zihnimiz bir süngerdir, 
yüreğimizse bir nehir. 
Çoğumuzun akmak yerine, 
sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip! 

Eger kış, 
'Baharı yüreğimde saklıyorum' 
deseydi, ona kim inanırdı? 

Her tohum bir özlemdir. 


Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir. 
Arkasındaki gerçeği görürsün, 
ama cam seni gerçekten ayırır. 

Haydi seninle saklambaç oynayalım. 
Yüreğime saklanırsan eğer, 
seni bulmak zor olmaz. 
Ancak kendi kabuğunun 
ardına gizlenirsen, 
seni bulmaya çalışmak 
bir işe yaramaz. 

Neşeli yüreklerle birlikte 
neşeli şarkılar söyleyen 
kederli bir kalp ne kadar yücedir. 

Yürüyenlerle birlikte yürümeyi yeğlerim, 
durup yürüyenlerin geçişini seyretmek değil. 

Hayır, boşuna yaşamadık biz! 
Kemiklerimizden kuleler yapmadılar mı? 

Özel ve ayrımcı olmayalım. 
Unutmayalım ki, şairin aklı da, 
akrebin kuyruğu da gururla 
aynı yeryüzünden yükselir. 

Evim der ki, 'Beni bırakma, 
çünkü burada senin geçmişin yaşıyor.' 
Yolum der ki, ' Gel ve beni izle, 
çünkü ben senin geleceğinim.' 
Ve ben hem eve, hem de yola derim ki, 
'Benim ne geçmişim, 
ne de geleceğim var. 
Eğer kalırsam, 
kalışımda bir ayrılış vardır; 
gidersem, 
ayrılışımda bir kalış. 

Yalnızca sevgi ve ölüm 
her şeyi değiştirebilir.' 

Daha dün, yaşam küresi içinde 
uyumsuzca titreşen bir kırıntı 
olduğumu düşünürdüm. 
Şimdi biliyorum ki, 
ben kürenin ta kendisiyim, 
ve uyumlu kırıntılar halinde 
tüm yaşam içimde devinmekte. 

Adlandıramadığın nimetleri özlediğinde, 
ve nedenini bilmeden kederlendiğinde, 
işte o zaman büyüyen her şeyle 
beraber büyüyecek ve 
üst benliğine uzanacaksın. 

Ağaçlar yeryüzünün 
gökkubbeye yazdığı şiirlerdir. 
Ama biz onları devirir ve 
boşluğumuzu kaydedebilmek için 
kağıda dönüştürürüz. 

Güzelliğin şarkısını söylersen eğer, 
çölün ortasında tek başına olsan bile 
bir dinleyicin olacaktır. 

Esin daima şarkı söyler; 
asla açıklamaya çalışmaz. 

En büyük sarkıcı, 
sessizliğimizin şarkısını söyleyendir. 

Eğer ağzın yemekle doluysa 
nasıl şarkı söyleyebilirsin? 
Ve eğer elin altınla yüklüyse, 
şükretmek için nasıl kaldırabilirsin? 

Sözler zamansızdır. 
Onları zamansızlıklarını bilerek 
söylemeli ya da yazmalısın. 

Şiir bir düşüncenin ifadesi değildir. 
O, kanayan bir yaradan 
veya gülümseyen bir ağızdan 
yükselen bir şarkıdır.. 

                                 HALİL CİBRAN