Tırtladım
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
8 Aralık 2012 Cumartesi
Cennet-i alâ meyhane mi, kerhane mi?
'Irmaklarından şaraplar akacak' diyorsun
Cennet-i alâ meyhane midir?
Her mümin'e iki huri' diyorsun
Cennet-i alâ kerhane midir?
Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı
Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı?
Bir sarhoş arap, devesini vurmuş Hamza'nın
Peygamber de yasak etmiş arap'a şarabı
Beni özene bezene yaratan kim? Sen
Ne yapacağımı da yazmışsın önceden
Demek günah işleten de sensin bana
O zaman nedir o cennet cehennem?
Kim senin "yasa"nı çiğnemedi ki söyle?
Günahsız bir ömrün ne tadı kalır söyle.
Yaptığım kötülüğü kötülükle ödetirsen eğer
Seninle benim aramda ne fark kalır ki söyle
Tanrı bizi çamurdan yarattığında
Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak
İşlediğim günahlar hep onun emriyledir
O halde cehennemde beni niçin yakacak?
İsyan edip karşında duracağım, neredesin?
Karanlığı, ışığa yoracağım, neredesin?
İbadete karşılık cenneti alacaksam
'Bağış mı ticaret mi' diye soracağım,neredesin?
Kör cehalet çirkefleştirir insanları.
Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verecek bir cevabım var elbet
Lakin bir lâfa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye
Dünya, üç beş bilgisizin elinde
Sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde
Üzülme, eşek eşeği beğenir
Bir hayır var sana kötü demelerinde
Sen bu dünyanın sırrına eremezsin
Erenlerin dilini de sökemezsin
Öyleyse iç şarabı, cennet et dünyayı
Öteki cennete ya girer, ya giremezsin
Niceleri geldi, neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka, tespih, post, seccade güzel
Ama tanrı kanar mı bunlara
Sen sofusun hep dinden dem vurursun
Bana da sapık dinsiz der durursun
Peki, ben ne görünüyorsam O'yum
Ya sen ne görünüyorsan O musun?
Sen içmiyorsan içenleri kınama bari
Bırak aldatmacayı iki yüzlülükleri
Şarap içmem diye övünüyorsun ama
Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki...
Ey kara cübbeli senin gündüzün gece
Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere
Onlar yaratanın sanatı peşindeler
Seninse aklın abdest bozan şeylerde...
Ben kadehten çekmem artık elimi;
Tutmam senin kitabını minberini.
Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık
Cehennemde sen mi daha iyi yanarsın, ben mi?
Seni kuru softaların softası seni
Seni cehenneme kömür olası seni
Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana?
Hakka akıl öğretmek senin haddine mi?
Yaşamın sırlarını bileydin
Ölümün de sırlarını çözerdin
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok
Yarın akılsız neyi bileceksin
Ey kör!
Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Ömer Hayyam
29 Ağustos 2012 Çarşamba
THE DARK TOWER
''The man in black fled across the desert, and the gunslinger followed.''
Sanırım şimdiye dek yazacağım en heyecan verici yazım bu olacak. Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve Kara Kule serisini geçtiğimiz günlerde tamamladım.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Stephen King'in seriden önce okumuş olduğum kitaplarının (Sis, Gece Yarısını 2 Geçe, Ruhlar Dükkanı vb...) özellikle sonuçlara değer vermeyen yazarın kitap kapanışları bende tatminsizlik uyandırmasına rağmen, Kara Kule serisi için her zaman içimde ümitli bir bekleyiş vardı. Belki Silahşör'e olan sadakatimden, belki de her yeni kitapta gelişen olağanüstü olaylardan dolayı... Bunu kestirebilmek zor ama şunu söyleyebilirim ki, Sai King harikulade bir seriye imza atmış.
King hikâyeyi direkt olarak Robert Browning'in "Childe Roland to the Dark Tower Came"(Childe Roland Kara Kule'ye Geldi) adlı uzun şiirinden esinlenlenerek yazmış. Ayrıca, Kara Kule serisi, King'in yazmış olduğu birçok öyküyle ilintili. Başta J.R.R Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi Serisi'ne ve Sergio Leone'nin yönettiği Western filmi İyi, Kötü ve Çirkin olmak üzere birçok sanat dalı eserlerinden esinlenmiş veya göndermeler yapmış.
Seriyi oluşturan kitaplar sırasıyla:
1. Kara Kule: Silahşör (The Gunslinger)
2. Kara Kule II: Üç'ün Çekilişi (The Drawning of the Three)
3. Kara Kule III: Çorak Topraklar (The Waste Lands)
4. Kara Kule IV: Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass)
5. Kara Kule V: Calla'nın Kurtları (Wolves of The Calla)
6. Kara Kule VI: Susannah'nın Şarkısı (Song of Susannah)
7. Kara Kule VII: Kule (The Dark Tower)
8. Kara Kule VIII: Anahtar Deliğinden Sızan Rüzgar (The Wind Through the Keyhole)
Anahtar Deliğinden Sızan Rüzgar'ın serinin dördüncü kitabı olan Büyücü ve Cam Küre ile beşinci kitap olan Calla'nın Kurtları arasındaki eksik kalan bölümü doldurması bekleniyor.
Serinin 8. kitabı olan Anahtar Deliğinden Sızan Rüzgar henüz ülkemizde yayınlanmadı. Birçok Kara Kule hayranı gibi ben de kitabın yayınlanmasını büyük bir heyecanla bekliyorum.
Serinin en başarılı bulduğum kitabı, 4. kitap olan Büyücü ve Cam Küre. Son derece sürükleyici ve alışılmışın ötesinde bir akıcılığa sahip. Özellikle benim gibi geceleri kitap okuyanlardansanız, 'şu bölümü de bitirip yatacağım' deyip, kendinizi bir kaç bölüm daha bitirmiş ve uykuya yenik düşmüş bir halde bulacaksınız.
Ayrıca Orta Dünya'lı olan dostumuz Hantal Billy, nam-ı diğer Oy da 3. kitapta (Çorak Topraklar) Ka tet'e katılıp hikayeye olağanüstü bir tat katıyor. Sayfaları çevirdikçe, okuyucunun aklındaki ''keşke benim de böyle sevimli, harika bir yaratığım olsa'' düşüncesi durmadan yineleniyor. Söyleyebileceğim tek Ka tet üyesi Oy idi, merak edip seriyi okuyun derim. Çünkü okumadan geçirmiş olduğunuz her gün sizin için eksik bir gün olacak.
Serinin bağlantılı olduğu, yazarın diğer eserleri ise:
1. Mahşer (The Stand)
2. Sis (Skeleton Crew)
3. Hortlak/Korku Ağı (Salem's Lot)
4. Düzenleyiciler (The Regulators)
5. Yaratık (Desperation)
6. Uykusuzluk (Insomnia)
7. Maça Kızı (Hearts in Atlantis)
8. Tılsım (The Talisman)
9. Kara Ev (Black House)
10. Karanlık Öyküler (Everything's Eventual)
Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
26 Haziran 2012 Salı
LONG LIVE ROCK & ROLL!
1965 yılında Los Angeles'da kurulan The Doors'un üyeleri:
Jim Morrison - Vokal
Robby Krieger - Gitar
Ray Manzarek - Piyano, klavye, bass
John Densmore - Davul
Classic & Psychedelic Rock müzik yapan grup adını, Aldous Huxley'nin meskalin adlı uyuşturucuyla yaşadığı gerçek deneyimlerini anlattığı, Algı Kapıları (Doors Of Perception) adlı kitabından esinlenerek almıştır. Grup, o zamanın diğer gruplarının alışılagelmiş savaş karşıtı, barış yandaşı şarkı sözlerinin aksine, şarkılarında sürekli olarak aşk ve hayali konuları barındırır. (Touch Me, Love Me Two Times, The End vb...)
Grubun bel kemiği olan vokalisti ve söz yazarı Jim Morrison 1971 yılında bir uyuşturucu komasına girip hayata gözlerini yumdu -vücudunda uyuşturucuya dair bir belirti olmadığı da iddia ediliyor- diye bilinse de, bir çok hayranı onun hala yaşadığına inanıyor. Jim Morrison'ın da tıpkı diğer efsane isimler; Janis Joplin, Jimi Hendrix, Brian Jones, Kurt Cobain gibi 27 yaşında dünyadan bilinmeyene göçmesi enteresan tesadüfler arasında. Live Fast, Die Young...
Grubun Jim Morrison'ın vokalini yaptığı dönemde stüdyo kayıtları tamamlanmış 6 albümü bulunmakta.
The Doors - Ocak 1966-67
Strange Days - 1967
Waiting For The Sun - 1968
The Soft Parade - 1969
Morrison Hotel - 1970
L.A. Woman - 1971
Jim Morrison'ın daha önce şiirlerini kendi sesinden kaydettiği kayıtlar derlenip, 1978 yılında Morrison hayranlarına sunuldu.
American Prayer - 1978
Grup, Dave Brock'ın vokaliyle müzik kariyerine devam etmekte. Ülkemizde onları izleyebilmek, gerçekleşmesini istediğim en büyük hayallerden birisi...
Grubun en iyi albümü, en iyi şarkısı sorularına yanıt bulmak benim için son derece zor çünkü her parçada ayrı bir ruh hali, ayrı bir yaşanmışlık barındırıyor. Mutlaka herkes kendine en yakın olan bir tane seçecektir. Grubun en çok bilinen ve adıyla eşit şekilde anılan Light My Fire, L.A. Woman, The End bunlardan sadece bir kaçı...
1965 yılında Los Angeles'da kurulan The Doors'un üyeleri:
Jim Morrison - Vokal
Robby Krieger - Gitar
Ray Manzarek - Piyano, klavye, bass
John Densmore - Davul
Classic & Psychedelic Rock müzik yapan grup adını, Aldous Huxley'nin meskalin adlı uyuşturucuyla yaşadığı gerçek deneyimlerini anlattığı, Algı Kapıları (Doors Of Perception) adlı kitabından esinlenerek almıştır. Grup, o zamanın diğer gruplarının alışılagelmiş savaş karşıtı, barış yandaşı şarkı sözlerinin aksine, şarkılarında sürekli olarak aşk ve hayali konuları barındırır. (Touch Me, Love Me Two Times, The End vb...)
Grubun bel kemiği olan vokalisti ve söz yazarı Jim Morrison 1971 yılında bir uyuşturucu komasına girip hayata gözlerini yumdu -vücudunda uyuşturucuya dair bir belirti olmadığı da iddia ediliyor- diye bilinse de, bir çok hayranı onun hala yaşadığına inanıyor. Jim Morrison'ın da tıpkı diğer efsane isimler; Janis Joplin, Jimi Hendrix, Brian Jones, Kurt Cobain gibi 27 yaşında dünyadan bilinmeyene göçmesi enteresan tesadüfler arasında. Live Fast, Die Young...
Grubun Jim Morrison'ın vokalini yaptığı dönemde stüdyo kayıtları tamamlanmış 6 albümü bulunmakta.
The Doors - Ocak 1966-67
Strange Days - 1967
Waiting For The Sun - 1968
The Soft Parade - 1969
Morrison Hotel - 1970
L.A. Woman - 1971
Jim Morrison'ın daha önce şiirlerini kendi sesinden kaydettiği kayıtlar derlenip, 1978 yılında Morrison hayranlarına sunuldu.
American Prayer - 1978
Grup, Dave Brock'ın vokaliyle müzik kariyerine devam etmekte. Ülkemizde onları izleyebilmek, gerçekleşmesini istediğim en büyük hayallerden birisi...
Grubun en iyi albümü, en iyi şarkısı sorularına yanıt bulmak benim için son derece zor çünkü her parçada ayrı bir ruh hali, ayrı bir yaşanmışlık barındırıyor. Mutlaka herkes kendine en yakın olan bir tane seçecektir. Grubun en çok bilinen ve adıyla eşit şekilde anılan Light My Fire, L.A. Woman, The End bunlardan sadece bir kaçı...
17 Eylül 2011 Cumartesi
16 Eylül 2011 Cuma
WAITING FOR A MIRACLE
Baby, I've been waiting,
I've been waiting
Night and day
I didn't see the time,
I waited half my life away
There were lots of invitations
And I know you sent me some,
But I was waiting
For the miracle,
For the miracle to come
I know you really loved me
but, you see,
my hands were tied
I know it must have hurt you,
it must have hurt your pride
to have to stand
beneath my window
with your bugle
and your drum,
and me I'm up there waiting
for the miracle,
for the miracle to come
Ah I don't believe you'd like it,
You wouldn't like it here
There ain't no entertainment
and the judgements are severe
The Maestro says it's Mozart
but it sounds like bubble gum
when you're waiting
for the miracle,
for the miracle to come
Waiting for the miracle
There's nothing left to do
I haven't been this happy
since the end of World War II
Nothing left to do
when you know
that you've been taken
Nothing left to do
when you're begging for a crumb
Nothing left to do
when you've got to go on waiting
waiting for the miracle to come
I dreamed about you, baby
It was just the other night
Most of you was naked
Ah but some of you was light
The sands of time were falling
from your fingers and your thumb,
and you were waiting
for the miracle,
for the miracle to come
Ah baby, let's get married,
We've been alone too long
Let's be alone together
Let's see if we're that strong
Yeah let's do something crazy,
Something absolutely wrong
While we're waiting
For the miracle,
for the miracle to come
Nothing left to do ...
When you've fallen
on the highway
and you're lying
in the rain,
and they ask you
how you're doing
of course you'll say
you can't complain
If you're squeezed
for information,
that's when you've got to
play it dumb:
You just say
you're out there waiting
for the miracle,
for the miracle to come
Ah baby, let's get married,
We've been alone too long...
I've been waiting
Night and day
I didn't see the time,
I waited half my life away
There were lots of invitations
And I know you sent me some,
But I was waiting
For the miracle,
For the miracle to come
I know you really loved me
but, you see,
my hands were tied
I know it must have hurt you,
it must have hurt your pride
to have to stand
beneath my window
with your bugle
and your drum,
and me I'm up there waiting
for the miracle,
for the miracle to come
Ah I don't believe you'd like it,
You wouldn't like it here
There ain't no entertainment
and the judgements are severe
The Maestro says it's Mozart
but it sounds like bubble gum
when you're waiting
for the miracle,
for the miracle to come
Waiting for the miracle
There's nothing left to do
I haven't been this happy
since the end of World War II
Nothing left to do
when you know
that you've been taken
Nothing left to do
when you're begging for a crumb
Nothing left to do
when you've got to go on waiting
waiting for the miracle to come
I dreamed about you, baby
It was just the other night
Most of you was naked
Ah but some of you was light
The sands of time were falling
from your fingers and your thumb,
and you were waiting
for the miracle,
for the miracle to come
Ah baby, let's get married,
We've been alone too long
Let's be alone together
Let's see if we're that strong
Yeah let's do something crazy,
Something absolutely wrong
While we're waiting
For the miracle,
for the miracle to come
Nothing left to do ...
When you've fallen
on the highway
and you're lying
in the rain,
and they ask you
how you're doing
of course you'll say
you can't complain
If you're squeezed
for information,
that's when you've got to
play it dumb:
You just say
you're out there waiting
for the miracle,
for the miracle to come
Ah baby, let's get married,
We've been alone too long...
DÜŞÜNCELER
Durmaksızın yürüyorum bu kıyılarda,
kumla köpüğün arasında.
Yükselen deniz ayak izlerimi silecek,
rüzgar köpüğü önüne katacak,
ama denizle kıyı daima kalacak.
Bugünün acısı, dünün hazzının anısıdır.
Anımsamak bir tür buluşmadır.
Unutmak ise bir tür özgürlük.
Yüreğimdeki mühür
kalbim kırılmadan çözülebilir mi?
Sevgililer birbirlerinden çok
aralarındakini kucaklarlar.
Arkadaşlık her zaman için
tatlı bir sorumluluktur,
asla bir fırsat değil.
Ancak büyük bir acı veya büyük bir sevinç
senin gerçeğini açığa çıkarabilir.
İşte böyle bir anda
ya güneş altında çıplak danset,
ya da çarmıhını taşı.
İnsanlık, sonsuzluğun dışından
sonsuzluğa akan bir ışık nehridir.
Şafağa ancak
gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir.
Gariptir ki,
kimi zevklerin tutkusudur,
acılarımızın bir kısmını oluşturan.
Kişinin hayal gücüyle, düşlerinin gerçeklesmesi arasındaki mesafe,
yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir.
Cennet orada,
şu kapının ardında,
hemen yandaki odada;
ama ben anahtarı kaybettim.
Belki de sadece koyduğum yeri unuttum.
Kuş tüyünde uyuyanların düşlerinin,
toprak üzerinde uyuyanlarınkinden
daha güzel olmadığı gerçeğinde,
yaşamın adaletine olan inancımı
yitirmem mümkün mü?
Bana kulak ver ki,
sana ses verebileyim.
Karşındakinin gerçeği
sana açıkladıklarında değil,
açıklayamadıklarındadır.
Bu yüzden onu anlamak istiyorsan,
söylediklerine değil,
söylemediklerine kulak ver.
Söylediklerimin yarısı beş para etmez;
ama ola ki diğer yarısı sana ulaşabilir
diye konuşuyorum.
Yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp,
sessiz erdemlerimi eleştirmeye
başladığında doğdu.
Bir gerçek her zaman bilinmek,
ama ara sıra söylenmek içindir.
İçimizdeki gerçek olan sessiz,
edinilmiş olan ise gevezedir.
İçimdeki yaşamın sesi,
senin içindeki yaşamın
kulağına ulaşamaz.
Yine de kendimizi yalnız
hissetmemek için konuşalım.
Sözcüklerin dalgası
hep üstümüzde olsa da,
derinliklerimiz daima dinginliğini korur.
Yaşam kalbini okuyacak
bir şarkıcı bulamazsa,
aklını konusacak
bir filozof yaratır.
Zihnimiz bir süngerdir,
yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun akmak yerine,
sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!
Eger kış,
'Baharı yüreğimde saklıyorum'
deseydi, ona kim inanırdı?
Her tohum bir özlemdir.
Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir.
Arkasındaki gerçeği görürsün,
ama cam seni gerçekten ayırır.
Haydi seninle saklambaç oynayalım.
Yüreğime saklanırsan eğer,
seni bulmak zor olmaz.
Ancak kendi kabuğunun
ardına gizlenirsen,
seni bulmaya çalışmak
bir işe yaramaz.
Neşeli yüreklerle birlikte
neşeli şarkılar söyleyen
kederli bir kalp ne kadar yücedir.
Yürüyenlerle birlikte yürümeyi yeğlerim,
durup yürüyenlerin geçişini seyretmek değil.
Hayır, boşuna yaşamadık biz!
Kemiklerimizden kuleler yapmadılar mı?
Özel ve ayrımcı olmayalım.
Unutmayalım ki, şairin aklı da,
akrebin kuyruğu da gururla
aynı yeryüzünden yükselir.
Evim der ki, 'Beni bırakma,
çünkü burada senin geçmişin yaşıyor.'
Yolum der ki, ' Gel ve beni izle,
çünkü ben senin geleceğinim.'
Ve ben hem eve, hem de yola derim ki,
'Benim ne geçmişim,
ne de geleceğim var.
Eğer kalırsam,
kalışımda bir ayrılış vardır;
gidersem,
ayrılışımda bir kalış.
Yalnızca sevgi ve ölüm
her şeyi değiştirebilir.'
Daha dün, yaşam küresi içinde
uyumsuzca titreşen bir kırıntı
olduğumu düşünürdüm.
Şimdi biliyorum ki,
ben kürenin ta kendisiyim,
ve uyumlu kırıntılar halinde
tüm yaşam içimde devinmekte.
Adlandıramadığın nimetleri özlediğinde,
ve nedenini bilmeden kederlendiğinde,
işte o zaman büyüyen her şeyle
beraber büyüyecek ve
üst benliğine uzanacaksın.
Ağaçlar yeryüzünün
gökkubbeye yazdığı şiirlerdir.
Ama biz onları devirir ve
boşluğumuzu kaydedebilmek için
kağıda dönüştürürüz.
Güzelliğin şarkısını söylersen eğer,
çölün ortasında tek başına olsan bile
bir dinleyicin olacaktır.
Esin daima şarkı söyler;
asla açıklamaya çalışmaz.
En büyük sarkıcı,
sessizliğimizin şarkısını söyleyendir.
Eğer ağzın yemekle doluysa
nasıl şarkı söyleyebilirsin?
Ve eğer elin altınla yüklüyse,
şükretmek için nasıl kaldırabilirsin?
Sözler zamansızdır.
Onları zamansızlıklarını bilerek
söylemeli ya da yazmalısın.
Şiir bir düşüncenin ifadesi değildir.
O, kanayan bir yaradan
veya gülümseyen bir ağızdan
yükselen bir şarkıdır..
HALİL CİBRAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)